POP 4 Derken.. Prince of Persia'nın biz oyuncularda bıraktığı muhteşem etkiden sonra POP gibi oyunları mumla aramaya başladık. Prince of Persia’da bizi en çok etkileyen şeyler nelerdi? Grafikleri, sesleri, yapay zekası bunların hiçbiri değildi. Oradan oraya zıplayarak birçok akrobatik hareketlerle yaratıkları haklamamız ve baştan sona bir film havasında geçen, bizleri PC veya konsolun başından kaldırmayan o muhteşem hikayesi. Evet bunlardı bu oyunu güzelleştiren ama son oyunundan sonra Ubisoft’tan ses seda çıkmadı. Biz oyuncular prensin diğer macerasını beklemeye başladık. Ubisoft’tan sonunda beklenen açıklama geldi. Biz prensimizi beklerken onlar biz oyuncuları ters köşeye yatırdı. Yayınlanan ilk videosuyla birlikte bizler prensi unutmuş halde Assassin’s Creed’i beklemeye koyulduk ve oyunumuz sonunda geldi.
Al-tair Oyunumuzda yönlendirdiğimiz karakterin adı Al-tair. Oyunun başlangıcında yapım ekibinin çok uluslu ve dinli bir kadro olduğu vurgulanıyor ve bunun göze ilk çarpan etkisi de karakterin isminde. İster Altair, ister Al-tair, isterseniz de Al-Tahir olarak kabul edebilirsiniz. Bizim prens kadar çevik, hırslı ve gördüğü her yere tırmanma gibi prense benzeyen huyları var. Aslında prensten çok daha çevik ve hızlı ama onun kadar estetik değil (Leap of Faith atraksiyonu dışında elbette). Gizlilik konusunda üstüne yok bu arada. Altair suikastçı olduğu için birçok görevimizi sessiz şekilde halledeceğiz, ya da halletmeye çalışacağız. Al-tair gördüğü her yere çıkabiliyor. Küçük çıkıntılara tutunarak büyük kulelere ve cami minarelerine çıkabiliyoruz. Assassin’s Creed’te Türkler de var ve Türkçe konuşuyorlar. Aslında oyunda sizin dışınızda kalan tüm karakterler uyruklarına uygun dilde ya da aksanda konuşuyor. Al-tair ağabeyimiz birçok akrobatik hareketlerle düşmanlarını yere seriyor. Her türlü göze hoş gelen hareket var ama düşmanlarımız çok oldukları zaman hareketlerimiz yetersiz kalıyor. Bu durumlarda kaçmamız en iyisi. Dar sokaklı ortaçağ şehirlerinin çatıları bu iş için ideal.
Müthiş Hikaye Oyun çıkmadan önce Ubisoft hikayede ser verip sır vermedi. Hikayeyi oyunun çıkışına kadar itinayla sakladılar. Oyunculara büyük bir sürprizleri vardı. Bizleri en çok heyecanlandıran da bu hikayenin açıklanmaması.
Assassin’s Creed gerçekten sürprizlerle dolu bir oyun. Oyun bir laboratuardan başlıyor. İsim ve konuya kanıp geçmiş atmosferi beklerken bilim kurgusal bir konsept ile karışık olarak ilerliyor. Aslında oyun içinde oyun da diyebiliriz buna, çünkü aynı zamanda "şimdiki zaman" içerisinde de ufak tefek etkileşim ve eylemler yapılabiliyor. Al-tair’in torununa yapılan deneylerde geçmişe gidip onun dedesi olan Al-tairi’i araştırma gayesi taşıyan ve oyun ilerledikçe kimlikleri ortaya çıkacak olan "kötü adamlar" mevcut. Oyun yine bizi ters köşeye yatırdı. Gerçekten kaliteli ve sağlam bir hikaye ile bizleri büyüledi. Ubisoft’un en sevdiğim yanlarında biride oyunlarında (bazılar hariç) gerçekten kaliteli ve güzel hikayeler yapması. Oyunun birçok kapalı bölümünde bu hatıraya giriş yasak gibi şeylerle gerçekten güzel iş çıkartmışlar. Teknolojik arabirimi ile antik konu karmaşası atmosferi öldürür gibi olsa da bambaşka bir atmosfer yaratarak alışkanlıkları bozuyor.
Torununun beyninden hatıralarına girdikten sonra hikayemiz başlıyor. Altair bir görevde başarısız olduktan sonra tüm itibarını yitirir ve elinden silahları alınır. Assassin’s (Haşaşinler) cemiyetinin lideri (Hasan Sabbah klonu), Altair’e kendini affettirmesi için yeni bir görev verir. Oyunumuz da bu noktadan sonra başlıyor. Genel olarak ana görevler suikast üzerine kurulu. Şehirler içerisinde yan görevler de yapmak mümkün. Suikast öncesinde doğru dürüst bir bilgi verilmiyor ve kendiniz araştırmak zorundasınız. Bunun için insanları takip edip bir köşeye sıkıştırdıktan sonra sorgulamak, plan, haber ve belgeleri çalmak, başka suikastçilerden yardım karşılığı çeşitli işler yapmak bilgi toplama yöntemlerinden başlıcaları. Oyunun genel ilerleyişi gizlilik üzerine kurulmuş ama Al-tair zor zamanlarda müthiş hareketleriyle düşmanlarını çok rahatlıkla haklıyor. Gizlilik üzerine kurulduğu için şüphe seviyesini gösteren bir gösterge mevcut. Gösterge sarı olduğu zaman bulunduğunuz bölgeden hemen uzaklaşın, eğer kırmızı olursa ya kaçıp saklanın yada dövüşün. Normal şehirde gezerken birisi sizden yardım isteyip ve peşinizden ayrılmıyor. Onun yardımına cevap verebiliriz ama istersekte onu itileyip başımızdan atabiliriz. Hoş bir ayrıntı olmuş. Sivilleri öldürmenin kötü bir etkisi var ama tam bilgi almak için döveceğiniz adama yaklaşmışken bir dilencinin "abi, abi be" şeklinde bacağınıza sarılması ya da mezcup bir vatandaşın salyalarını akıtarak sizi tartaklaması bazen insanın sinirlerini gerebiliyor. Çekinmeyin, etrafta nöbetçi ya da asker yoksa usullacık ortadan kaldırabilirsiniz.
Eski Çağlar Bir Başka Assassin’s Creed’in grafikleri gerçekten çok güzel. Her ayrıntı çok güzel işlenmiş, eski çağları çok güzel yansıtmış. Oyunun ilk başlarında gittiğimiz şehrin görüntüsünü halen daha unutamıyorum. Gerçekten muhteşem bir manzaraydı. Oyunda birbirinden güzel hazırlanmış üç büyük şehir mevcut, bu şehirlerimiz Kudüs, Şam ve Akr. Bu şehirlerin her ayrıntısı üzerinde uğraşılmış. İnsanlar, evler, ağaçlar, otlar birbirinden güzel. Bu üç büyük şehirde yaşayan insanlar normal hayatlarına devam ediyorlar. Yapay zeka ara sıra saçmalasa da görevini başarıyla yerine getiriyor. Eski çağlarda insanların normal nasıl yaşıyorlarsa o şekilde yaşamlarına devam ediyorlar. Oyunda halkı kendi yanımızda çekebiliriz. Bazı zor durumlarda halkımız bizi koruyor, yakalanmamızı engelliyorlar. Ama tam tersi durumda olabilir halka kötü davranırsak aynı şekilde düşmanlarımızın işlerini kolaylaştırıyorlar. Oyun devasa bir haritaya sahip ve gideceğimiz yerler, yapacağımız görevler arası çok uzun olduğu için atları kullanıyoruz. Gerçekten işimizi çok kolaylaştırıyor.
Assassin’s Creed’in en büyük eksilerinden birisi dövüşlerdeki yapay zekası. Dövüşlerdeki yapay zeka gerçekten berbat birisi vurup diğeri bekliyor. Dövüşler yapay zekanın katkısıyla bir süre sonra kolay olmaya başlıyor. Dövüşlerdeki animasyonlar ve hareketler çok güzel yansıtılmış. Güzel bir hareket yaptığınızda araya giren animasyon daha çok gaza gelmemizi sağlıyor. Ancak en başından itibaren hiç zorlanmadan 15 düşmanı rahatlıkla alabiliyorsunuz.
Oyunda dövüşler dahil birçok şeyi, birkaç tuşa basarak yapmamızı sağlayan kolay kontrolleri mevcut. Birçok hareketi iki üç tuşla rahat şekilde yapabiliyoruz. Bu yönden bizden büyük bir artı alıyor.
Sesler ve müzikler oyunun havasını çok güzel şekilde yansıtıyor. Birçok medeniyetin ve dilin bulunduğu Kudüs’te İngilizce dahil birçok dil konuşuluyor. Oyundaki müzikler gerçekten kaliteli, bölge bölge değişen müzikler bizleri daha iyi havaya sokuyor. Kılıç sesleri ve diğer sesler çok kaliteli olmasının yanında üzerinde çokta uğraşılmış. Oyun gerçekten kaliteli seslere ve müziklere sahip.
Sonuç Genel olarak oyun çok kaliteli ve uğraşılmış. Ama asıl olarak konsol için tasarlandığı besbelli ve PC oyuncularını tatmin etmeyebilir. Bir yerden sonra karakterler, insanlar, görevler ve dövüşler aşırı monoton hale geliyor. Bütün oyun koca bir tutorial gibi, sürekli olarak bir sonraki adım detaylı bir biçimde açıklanıyor. Oyuncunun zekası ve yaratıcılığına pek mahal bırakmıyor. Sürekli olarak aynı işlemleri farklı görevleri tamamlamak için uyguluyorsunuz ve bir yerden sonra resmen bakmadan ezbere oynamak mümkün.
Bu kadar eksi kadı oyununda da olur diyoruz ve Ubisoft'u bu güzel oyunundan dolayı kutluyoruz. Eğlenceli bir oyun ve çoğu noktada bir oyundan beklenen temel herşeyi veriyor. Ubisoft'dan alınan duyumlara göre bu da POP gibi bir seri olacak ve farklı atmosferlerde benzer konspet ile ileriki günlerde yeni oyunlar da çıkacakmış, ve hatta ilk olarak uzakdoğu ve Ninja teması canlanacak.
Umarız yapımcılar oyunun eksilerini ve oyuncuların isteklerini göze alarak çok daha detaylı ve oyuncuyu zorlayıcı bir oyun gerçekleştirirler bundan sonra.